Geri Dön

Yatırım ve Foreks Haberleri

Listelenecek haber bulunamadı.

TAYSAD Başkanı Birinci: Çinli OEM’ler, E-Drive ünitesini Avrupalı rakiplerine oranla yüzde 23 daha düşük maliyetle üretiyor

TAYSAD Rekabetçilik Anketi’nin sonuçlarına göre sektörün en temel sorunları; yüksek iş gücü maliyetleri, döviz kuru ve faiz yükü/krediye erişim zorluğu olarak sıralandı.

ForInvest Haber'e gönderilen açıklama şöyle:

Türkiye otomotiv tedarik sanayinin tek ve en yetkin temsilcisi olan Taşıt Araçları Tedarik Sanayicileri Derneği, yılın son üye toplantısını gerçekleştirdi. Dünyada pazar dinamiklerinin değiştiğini söyleyen TAYSAD Başkanı Yakup Birinci, “Hem Çinli tedarikçiler hem de OEM’ler maliyet ve teknoloji uygulama hızında rekabet avantajına sahip. Çinli OEM’ler, E-Drive ünitesini Avrupalı rakiplerine oranla yüzde 23 daha düşük maliyetle üretiyor. Bu fark batarya maliyetinde de yine Çinli markalar için yüzde 21 avantaj olarak öne çıkıyor. Çinli markalar hız ve verimlilikte önemli bir avantaja sahip. Avrupa’da 42 ile 63 ay arasında gerçekleştirilen araç geliştirme döngüsü Çinli markalar için yalnızca 24-30 ay aralığında. Bu da Çinli oyuncuların geliştirme döngülerinin iki kat daha hızlı olduğu, pazar değişikliklerine hızla yanıt verdikleri sonucunu ortaya çıkarıyor” dedi. Toplantıda açıklanan TAYSAD Rekabetçilik Anketi’nin sonuçlarına göre sektörün en temel sorunları; yüksek iş gücü maliyetleri, döviz kuru ve faiz yükü/krediye erişim zorluğu olarak sıralandı.

Taşıt Araçları Tedarik Sanayicileri Derneği (TAYSAD), 2025 yılının son üye toplantısını gerçekleştirdi. Toplantıda konuşan TAYSAD Başkanı Yakup Birinci, dünyada pazar dinamiklerinin değiştiğini, büyümenin doğu ve küresel güney pazarlarında yaşandığını kaydetti. Batı pazarları, Japonya ve Kore’nin yeni araç satışları açısından zirve otomobil dönemine ulaştığını veya ulaşmak üzere olduğunu ifade eden Yakup Birinci, “Küresel güney olarak adlandırılan bölge, 2040 yılına kadar küresel araç satış hacminin yaklaşık yüzde 30’unu oluşturması, batı pazarlarında ise yeni araç satışlarının 2025’e kıyasla yüzde 3’e gerilemesi bekleniyor. Hem Çinli tedarikçiler hem de OEM’ler maliyet ve teknoloji uygulama hızında rekabet avantajına sahip. Çinli OEM’ler, E-Drive ünitesini Avrupalı rakiplerine oranla yüzde 23 daha düşük maliyetle üretiyor. Bu fark batarya maliyetinde de yine Çinli markalar için yüzde 21 avantaj olarak öne çıkıyor” dedi.

Avrupalı tedarikçiler Çin’le baş edemiyor!

Çinli markaların hız ve verimlilikte önemli bir avantaja sahip olduklarını vurgulayan Yakup Birinci, “Avrupa’da 42 ile 63 ay arasında gerçekleştirilen araç geliştirme döngüsü Çinli markalar için yalnızca 24-30 ay aralığında. Bu da Çinli oyuncuların geliştirme döngülerinin iki kat daha hızlı olduğu, pazar değişikliklerine hızla yanıt verdikleri sonucunu ortaya çıkarıyor. Avrupalı markalar yılda 3 kez havadan yazılım güncellemeleri yapabilirken Çinli markalarda bu yılda 10’u buluyor. Bu da Çinli oyuncuların geliştirme döngülerinin iki kat daha hızlı olduğu, pazar değişikliklerine hızla yanıt verdikleri sonucunu ortaya çıkarıyor. Avrupalı tedarikçiler daha hızlı tempoya uyum sağlayamıyor” diye konuştu. Avrupa hafif araç üretiminin 2017 yılından 2024 yılına kadar yüzde 31’lik düşüş yaşadığını hatırlatan TAYSAD Başkanı Yakup Birinci, şöyle devam etti: “Üstelik tahminlere göre 2028 yılına kadar üretimin yüzde 6 gerileme yaşaması bekleniyor. Buna göre iş hacminin yaklaşık yüzde 10 daralma seviyesinde istikrar kazandığı ve ufukta sadece zayıf toparlanma işaretleri olduğunu görüyoruz. Benzer durum gelir beklentilerinde de ortaya çıkıyor. OEM’ler, içten yanmalı motor ürünleri için uzatılmış tedarik talep ederken aynı zamanda bataryalı elektrikli araç siparişlerini de azaltıyor. Dünya genelinde yıl sonu araç üretimi tahmini, ocak ayına göre yüzde 2,9 artışla 95 milyon 212 bin adede yükseldi. Avrupa’da ise yıl sonu tahmini 17 milyon 476 bin adet seviyesinde. Türkiye olarak yıl sonu araç üretim beklentimiz de 1 milyon 502 bin adet seviyesinde. Ocak ayındaki tahminlere göre yüzde 2,9’luk artış gözlemleniyor.” Yakup Birinci, tüm bu küresel zorluklara rağmen Türkiye otomotiv tedarik sanayinin ihracat gücünü koruduğuna da dikkat çekti. Birinci, “Otomotiv tedarik sanayi olarak 2025 yılının ilk 11 ayında yaklaşık 14,47 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirdik. 2024 yılını ise 13,74 milyar dolar seviyesinde kapatmıştık. Bu artış, küresel rekabetin ve dönüşüm baskısının yoğunlaştığı bir dönemde Türk tedarik sanayinin dayanıklılığını ve uluslararası pazarlardaki konumunu koruduğunu açıkça ortaya koyuyor” dedi.

Otomotiv Tedarik Sanayi Yeni Projeler Arıyor, Farklı Sektörlere Yöneliyor!

Yılın son üye toplantısıyla birlikte TAYSAD, EY Parthenon iş birliği ile hazırlanan Rekabetçilik Anketi’nin de sonuçlarını paylaştı.  EY-Parthenon Türkiye Şirket Ortağı Cem Çamlı, TAYSAD Rekabetçilik Anketi sonuçlarını değerlendirerek, “Türk otomotiv tedarik sanayisi bugün yeni projeler arayışı içinde. Son 12 aya baktığımızda yeni ürün proje kazanımlarında 2024’e kıyasla 11 puanlık bir artış görüyoruz. Ancak bu olumlu tabloya rağmen, kaybedilen projelerin büyük bölümünün Çin başta olmak üzere Polonya, Çekya, Hindistan ve Romanya’ya gitmesi küresel rekabetin ne kadar sertleştiğini ortaya koyuyor. Kazanılan projelerin yüzde 34’ünün içten yanmalı, yüzde 26’sının elektrikli ve yüzde 13’ünün hibrit araçlara yönelik olması; yüzde 27’sinin ise otomotiv dışı farklı sektörlerden gelmesi, tedarik sanayisinin yeni projelerle ve farklı sektörlere yönelerek kendine yeni bir yol aradığını açıkça ortaya koyuyor” dedi. Ankete göre otomotiv tedarik sanayisinde rekabetçiliği etkileyen temel faktörler şöyle sıralandı: Yüksek iş gücü maliyetleri, döviz kuru ve faiz yükü/krediye erişim zorluğu. Ankete katılan firmaların yüzde 43’ü satışlarının yarısından fazlasını ihracat olarak gerçekleştiriyor. Katılımcılar, 2026 yılında ihracat artışında tedbirli ama olumlu bir gelişim beklediği yönünde görüş belirtiyor. Buna göre katılımcıların yüzde 34’ü, önümüzdeki 12 ayda ihracatını artırmayı öngörürken yüzde 27’si de gerçekleştirdiği ihracatın azalacağı yönünde görüş bildirdi. 2025 yılında düşen kapasite kullanımına rağmen TAYSAD üyelerinin yüzde 32’si 2026 yılında kapasite yatırımı yapmayı planlıyor. Yatırım planı yapan firmaların yüzde 15’i iç aksam, yüzde 11’i aktarma organları, yüzde 11’i şasi, yüzde 8’i ise gövde alt sektörlerinde faaliyet gösteriyor.

Toplantı kapsamında düzenlenen panel oturumunda; küresel ve yerel gelişmelerin otomotiv tedarik sanayine etkileri, rekabetçilik ve dönüşüm başlıkları ele alındı. Panelin moderatörlüğünü EY-Parthenon Türkiye Lideri Kağan Karamanoğlu üstlenirken; TAYSAD Başkanı Yakup Birinci, EY Türkiye Otomotiv Lideri Arda Karaçelebi ve EY Türkiye Vergi Bölümü Şirket Ortağı Sercan Bahadır panelist olarak değerlendirmelerini paylaştı. Program, NBE Ekonomim Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ’ın makroekonomiye ilişkin değerlendirmeleriyle devam ederken, toplantının sonunda TAYSAD’a 2025 yılı içinde katılan üyelere yönelik üye sertifikaları takdim edildi ve toplu fotoğraf çekimi gerçekleştirildi. TAYSAD Genel Üye Toplantısı, otomotiv tedarik sanayinin karşı karşıya olduğu dönüşüm dinamiklerinin, rekabet koşullarının ve stratejik önceliklerin kapsamlı biçimde ele alındığı önemli bir değerlendirme zemini sundu.


ForInvest Haber

TURYİD, yeme-içme sektöründe yaklaşık 2 milyon çalışanı doğrudan ilgilendiren bahşiş ve servis ücreti uygulamalarına ilişkin yeni bir model çağrısında bulundu

TURYİD, yeme-içme sektöründe yaklaşık 2 milyon çalışanı doğrudan ilgilendiren bahşiş ve servis ücreti uygulamalarına ilişkin yeni bir model çağrısında bulundu

ForInvest Haber'e gönderilen açıklama şöyle: 

Sektörde uzun yıllardır uygulanan servis ücreti, mevzuatta yer alan ve işletmeler aracılığıyla çalışanlara aktarılan bir gelir kalemi olarak öne çıkarken; bahşiş, hizmetten duyulan memnuniyet doğrultusunda kişinin tercihine bağlı olarak uygulanan bir ödeme biçimi olarak değerlendiriliyor. TURYİD, bu iki başlığın kamuoyundaki tartışmalarda sıklıkla birlikte anılmasının, uygulamaya ilişkin soru işaretlerini artırdığına dikkat çekiyor.
 
TURYİD'e göre tartışmaların önemli başlıklarından biri, gönüllülük esasına dayalı bahşişin modern ödeme sistemlerine entegre edilememesi. Bu alanda atılacak adımların hem çalışanlar hem de tüketiciler açısından daha dengeli bir yapının oluşmasına katkı sağlayacağı ifade ediliyor.
 
TURYİD Yönetim Kurulu Başkanı Kaya Demirer, konuya ilişkin değerlendirmesinde şu ifadeleri kullandı: “Türkiye'de bugün itibarıyla kredi kartı aracılığıyla, tamamen gönüllülük esasına dayalı bahşiş bırakılmasını mümkün kılan bir sistem bulunmuyor” diyor. Demirer, TURYİD'in bu çerçevede net önerileri olduğunu vurgulayarak şöyle devam ediyor: “Tüketicilerin daha açık ve güçlü şekilde bilgilendirilmesi, gönüllülük esasına dayalı bahşişin kredi kartıyla tahsil edilmesine izin verilmesi, yüzdelik gelirlerin çalışanlara dağıtımında kullanılan ve günümüz koşullarına uymayan dağıtım modellerinin gözden geçirilmesi ve bu konuda çalışanların da söz sahibi olduğu ortak kurulların oluşturulması gerektiğini düşünüyoruz. Bu anlamda ciddi bir yol kat edildi, kredi kartı üzerinden gönüllü bahşiş sisteminin yeni yıl ile birlikte kısa süre içinde yasal zemine kavuşacağına inanıyoruz.”
 
“Bahşişin vergisini biz üstlenmeye hazırız”
Kaya Demirer, sektörün bu konuda sorumluluk almaya hazır olduğunu da belirterek şu değerlendirmede bulunuyor: “Bahşiş ve servis ücreti çoğu zaman aynı başlık altında tartışılıyor. Oysa sahadaki uygulamalar ve beklentiler farklı. Kredi kartıyla gönüllü bahşiş bırakılmasını mümkün kılan bir sistem hayata geçtiğinde, bu ayrım çok daha net hale gelecektir. Bahşişin kredi kartıyla ödenmesini sağlayacak düzenleme yapılırsa, yüzde 10'luk bahşiş vergisini işletmeler olarak biz üstlenmeye hazırız. Böylece hem çalışanlar açısından belirsizlikler ortadan kalkar hem de kamuoyundaki tartışmalar sağlıklı bir zemine oturur.”
 
Demirer, kamunun bu noktada alacağı tutumun belirleyici olacağını da vurgulayarak şunları söyledi: “Gönüllülük esasına dayalı bir sistemin hayata geçmesi halinde, Hazine ve Gelir İdaresi'nin sembolik sayılabilecek yüzde 10'luk bir stopaj kesintisiyle bu süreci desteklemesi, özel sektörün önünü açacaktır. Bu yaklaşım, kamu ve özel sektör dayanışmasının çok güçlü bir örneği olacaktır. Yaklaşık 2 milyon hizmet sektörü emekçisinin gelirlerinde gözle görülür bir artış sağlanması mümkün. Ayrıca bu modelin, diğer sektörler için de örnek teşkil edecek bir dayanışma biçimi olmasını umut ediyoruz.”
 
Demirer, gönüllülük esasına dayalı bahşiş gelirinin çalışanlar açısından kişisel gelir vergisine tabi olmamasının, sistemin amacına ulaşması bakımından önemli bir tamamlayıcı unsur olacağını da ifade etti.
 
Yeni model kapsamında, kredi kartıyla ödeme sırasında POS cihazlarında müşteriye bahşiş ekleme seçeneği sunulması; bahşiş tutarlarının işletmenin ticari gelirinden ayrı şekilde izlenmesi ve çalışanlara dağıtılması öngörülüyor. Dağıtım sürecinde, çalışan ve işveren temsilcilerinin birlikte yer aldığı mekanizmaların devreye alınması planlanıyor.
 
TURYİD, ilgili kamu kurumlarıyla yürütülen çalışmalarla hem tüketici hassasiyetlerini hem de yeme-içme sektöründe emeğin karşılığını gözeten sürdürülebilir bir yapının oluşturulmasını hedefliyor.


ForInvest Haber

Forte Bilgi bünyesinde yer alan MilSOFT, en üst olgunluk seviyesini aralıksız sekizinci kez korudu

Forte Bilgi bünyesinde yer alan MilSOFT, en üst olgunluk seviyesini aralıksız sekizinci kez korudu.

ForInvest Haber'e gönderilen açıklama şöyle:

Forte Bilgi ve İletişim Teknolojileri A.Ş., bünyesinde yer alan MilSOFT Yazılım Teknolojileri A.Ş. ile savunma yazılımlarında kalite ve süreç olgunluğu alanında stratejik bir başarıya daha imza attı. MilSOFT, yazılım, sistem mühendisliği ve proje yönetimi süreçlerinin olgunluğunu ölçmek, geliştirmek ve sürekli iyileştirmeyi hedefleyen uluslararası bir referans modeli olan CMMI (Capability Maturity Model Integrated) v3.0 değerlendirmesini başarıyla tamamlayarak Türkiye’de ve Avrupa’da bu seviyeye ulaşan ilk firma olarak CMMI Seviye-5 sertifikasını bir kez daha yeniledi. MilSOFT, 2005 yılından bu yana ulaşılabilecek en üst olgunluk seviyesini aralıksız sekizinci kez koruyarak Türkiye ve Avrupa savunma sanayii ekosistemindeki öncü konumunu daha da güçlendirdi.

YAZILIMDA KALİTENİN STRATEJİK ÖNEMİ

Yazılım, her geçen gün daha fazla alanda kullanılarak sistemlerin yeteneklerinin büyük bölümünü üstlenen stratejik bir unsur haline geliyor. 1969’da Apollo-11 görevinde yaklaşık 145 bin satır kod bulunurken, 1974’te F-16 Blok-1’de 135 bin satır, 2017’de F-35 Blok 3-F konfigürasyonunda ise yer sistemleriyle birlikte yaklaşık 29 milyon satır kod kullanılıyor; otonom sürüşlü araçlarda bu sayının 300 milyon satıra ulaştığı tahmin ediliyor. 1940’ların sonunda dünyada yalnızca 10 civarında yazılım geliştirici varken, günümüzde bu sayının yaklaşık 30 milyona yükselmesi, yazılımın ölçeğini ve karmaşıklığını açıkça ortaya koyuyor. 1980’li yıllarda yazılım, yer aldığı sistemlerin en zayıf halkası olarak görülürken; yazılım hataları nedeniyle projelerin yaklaşık yüzde 30’u iptal ediliyor, yüzde 50’si ise takvim ve bütçe hedeflerini tutturamıyordu; bu durum yalnızca ABD Savunma Bakanlığı’na yaklaşık 80 milyar dolarlık bir kayıp yaratmıştı ve günümüzde Amerika yazılım pazarındaki toplam kaybın 260 milyar dolar seviyesine ulaştığı tahmin ediliyor. Yazılım kaynaklı problemlerin artmasıyla birlikte, yazılım geliştirmenin standartlara dayalı bir mühendislik disiplini olarak ele alınması gerekliliği ilk kez 1969 yılında gerçekleştirilen bir NATO toplantısında gündeme geldi; bugün 400’ün üzerinde yazılım geliştirme standardı bulunurken, bu standartlara uyum sürdürülebilir kalite, sürekli iyileştirme, öngörülebilirlik ve kurumsal bilginin korunması açısından kritik önem taşıyor.

CMMI SEVİYE-5: SÜRDÜRÜLEBİLİR MÜKEMMELLİĞİN GÖSTERGESİ

CMMI Seviye-5 olgunluk seviyesinin sürdürülebilir biçimde korunması, MilSOFT’un uzun yıllara dayanan kurumsal bilgi birikimini ve yüksek olgunlukta süreç yönetimini ortaya koyuyor. Bu başarı, MilSOFT’un güçlü süreç kültürü ve kalite odaklı çevik mühendislik yaklaşımının somut bir göstergesi olurken; Forte Bilgi ve İletişim Teknolojileri A.Ş.’nin savunma sanayiine yönelik yazılım ve sistem entegrasyonu alanlarındaki stratejik vizyonuyla da örtüşüyor. Forte’nin teknoloji odaklı yapılanması ve insan kaynağına dayalı üretim modeli, bu tür uluslararası kalite standartlarının sürdürülebilir biçimde korunmasında kritik bir rol üstleniyor.

MİLSOFT’TAN ULUSLARARASI ÖLÇEKTE SÜREÇ MÜKEMMELLİĞİ

1998 yılında yazılım ve sistem entegrasyonu alanında kurulan MilSOFT, savunma sanayii için özgün yazılım çözümleri, komuta kontrol sistemleri, taktik veri linkleri ve gömülü sistemler gibi kritik teknolojiler geliştiriyor. MilSOFT, CMMI Seviye-5’e 2005’te ulaşarak hem Türkiye’de hem de Avrupa’da bu seviyeye erişen ilk firma olurken, bu standardı o tarihten bu yana kesintisiz biçimde koruyor.

19000 ORGANİZASYON ARASINDA NADİR GÖRÜLEN BİR CMMI UYGULAMASI

MilSOFT’un CMMI denetimlerinde ayırt edici özelliklerinden biri ilk belgelendirmeden beri CMMI’ı tüm projelerinde %100’lük bir kapsamayla uygulamasıdır. Yapılan tüm CMMI değerlendirmelerinde MilSOFT tüm projelerini dahil etmiştir. Bu CMMI değerlendirmesine giren 19000 organizasyonda nadir görülen bir özelliktir. Bu özellik müşterilerimize tüm projelerimizde aynı CMMI Seviye-5 süreçlerin uygulandığı garantisini vermektedir. Ayrıca bu seviyeyi tüm projelerimizde Çevik yöntemleri kullanarak korumaktayız.


ForInvest Haber

Dünya Çelik Birliği Başkanlığı'na seçilen Uğur Dalbeler çelik ihracatçılarıyla buluştu

Dünya Çelik Birliği Başkanlığı'na seçilen Uğur Dalbeler çelik ihracatçılarıyla buluştu.

ForInvest Haber'e gönderilen açıklama şöyle: 

Çelik İhracatçıları Birliği (ÇİB) Başkan Yardımcısı ve Çolakoğlu Metalurji CEO’su Uğur Dalbeler, Dünya Çelik Birliği (worldsteel) Başkanlığı görevine seçilmesinin ardından, Çelik İhracatçıları Birliği Yönetim ve Denetim Kurulu üyeleriyle özel bir organizasyonda bir araya geldi.

Toplantıda, Türkiye çelik sektörünün küresel ölçekte artan temsili ve worldsteel çatısı altındaki yeni dönem ele alınırken, Dalbeler’in uluslararası platformda üstlendiği bu görevin sektör açısından taşıdığı stratejik önem vurgulandı.

Çelik İhracatçıları Birliği (ÇİB) Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Aslan, Dünya Çelik Birliği’ne seçilen ilk Türk başkan olan Uğur Dalbeler’i tebrik ederek, sektöre sağladığı katkılar dolayısıyla teşekkür plaketi takdim etti. Aslan, yaptığı değerlendirmede şu ifadeleri kullandı:

“Uğur Dalbeler’in Dünya Çelik Birliği Başkanlığı görevine seçilmesi, yalnızca kendisi için değil, Türk çelik sektörü için de son derece önemli ve gurur verici bir gelişmedir. Bugüne kadar sektöre sunduğu katkıların, bu yeni görevle birlikte küresel ölçekte daha da güçleneceğine inanıyoruz.”

Dünya çelik sektörünün en önemli temsil platformlarından biri olan worldsteel’in başkanlık görevini üstlenmenin büyük bir sorumluluk taşıdığını belirten Uğur Dalbeler ise, Türkiye çelik sektörünün uluslararası alandaki konumuna dikkat çekti. Dalbeler, şu değerlendirmede bulundu:

“Dünya Çelik Birliği Başkanlığı görevini üstlenmek benim için büyük bir onur. Türkiye çelik sektörü, üretim gücü, ihracat kapasitesi ve sürdürülebilirlik vizyonuyla küresel ölçekte güçlü bir aktör konumunda. Bu görev süresince sektörümüzün uluslararası platformlarda daha etkin temsil edilmesi için çalışmaya devam edeceğim.”

SEKTÖRDE 40 YILLIK DENEYİM

Dalbeler, geçtiğimiz günlerde Dünya Çelik Birliği 2025–2026 dönemi başkanlık görevini devralmıştı. Dalbeler’in worldsteel başkanlığı döneminde, sürdürülebilirlik, dijitalleşme, ticaret dengeleri, iklim değişikliğiyle mücadele ve sektörel dönüşüm gibi öncelikli alanlarda etkin liderlik göstermesi bekleniyor.

Çelik sektöründe 40 yılı aşkın deneyime sahip olan Uğur Dalbeler, Çolakoğlu Metalurji Genel Müdürlüğü görevine ek olarak; Çelik İhracatçıları Birliği (ÇİB) Başkan Yardımcılığı, IREPAS Yönetim Kurulu Üyeliği ve Türkiye Çelik Üreticileri Derneği (TÇÜD) Yönetim Kurulu Üyeliği gibi çeşitli ulusal ve uluslararası platformlarda görev alıyor.


ForInvest Haber

Kibar Holding CEO’su Kayabaşı: Anti damping kararı yerli çeliğe can suyu olacak

Demir-çelik sektörü temsilcilerinin, artan ithalat baskısına karşı anti-damping uygulaması kapsamında gerçekleştirdiği başvuru karara bağlandı. Ticaret Bakanlığı, Çin’den ve farklı Uzak Doğu ülkelerinden ithal edilen düşük fiyatlı ve kalitesiz ürünlerin iç piyasada haksız rekabet yarattığına yönelik başvuruyu haklı bularak, ithalatta yüzde 3,95 oranında anti-damping vergisi uygulanmasına karar verdi. İthalatta haksız rekabetin önlenmesine ilişkin yayımlanan karar, yeni dönemde demir-çelik sektöründe eşit şartlarda rekabetin önünü açarak, Türkiye ekonomisine can suyu olacak.

ForInvest Haber'e gönderilen açıklama şöyle:

Türkiye’de dampingli ithalata karşı alınabilecek proaktif ve kalıcı önlemlerin yeni yatırımların önünü açacağını ifade eden Haluk Kayabaşı, “Paslanmaz çelik, modern sanayinin hem stratejik hem de vazgeçilmez girdileri arasında önemli bir yere sahip. Otomotivden sağlığa, gıdadan enerjiye, mutfaktan savunma sanayisine kadar yüksek katma değerli sektörlerin çoğunda kilit bir rol oynuyor. Ancak Asya ve Uzak Doğu menşeli ürünlerde görülen dampingli fiyatlar, iç piyasadaki rekabet ortamını bozmakla kalmıyor, yerli üreticinin yatırım kapasitesini de zayıflatıyor. Ticaret Bakanlığımız tarafından yerli üreticiye stratejik kalkan oluşturacak bu yaptırımların, ülkemizin paslanmaz çelikte sürdürülebilir bir büyüme yakalamasına etki edeceğine inanıyorum. Böylesine güçlü bir ürünü, dışa bağımlı hale getirmek ülkemiz için büyük bir kayıp olur. Dünyanın birçok ülkesinde uygulanan ve emsal teşkil eden koruyucu ticaret politikaları, yerli üretici için büyük bir dayanak. Anti-damping, yeni yatırımların anahtarı olacak” dedi.

TÜRK SANAYİSİ YENİ DÖNEMDE İSTİHDAMLA GÜÇLENECEK

Türkiye'nin paslanmaz çelik sektöründe yeni bir dönemin kapılarının aralandığını ifade eden Haluk Kayabaşı, “Paslanmaz çelik pek çok sektör için stratejik bir girdi. Bu ham maddeyi son ürün haline getirecek yerli üretim gücünün desteklenmesi hayati önem taşıyor. Milli ekonomimize katma değer sağlayan paslanmaz çeliğe hayat verecek tüm uygulamaları destekliyoruz” diyerek yüzde 3,95 oranında uygulanacak anti damping vergisinin olası etkilerini anlattı:

“Halihazırda mevcut üretim, sanayinin artan ihtiyacının yalnızca üçte birini karşılayabiliyor. Türkiye’nin yıllık soğuk haddelenmiş paslanmaz çelik tüketimi 400–450 bin ton civarında. Ancak bu tüketimde ithalat yüzde 80 gibi bir paya sahip. Diğer yerli üretici ile birlikte toplam iç pazar ihtiyacının yüzde 90'ını karşılayabilecek kapasitedeyiz. Yerli üretimi güçlendirmek, hem cari açık açısından hem de sanayimizin stratejik bağımsızlığı için çok önemli. Bakanlığımız tarafından yayımlanan anti-damping önlemi kararının ardından üretimimiz inanıyorum ki önemli oranda artış gösterecek. Kapasite kullanım oranlarımız artacak, fabrikalarımız daha düşük maliyetle üretim yapacak. En önemlisi istihdam ve işgücü artacak. Yatırım iştahı canlanırken, ülkemizin rekabet gücü gelişecek. Bakanlığımızın desteğiyle oluşturulacak güçlü sanayi ekosistemi, yatırımların kalıcı hale gelmesini ve katma değerli üretimin gelişmesini sağlayacak. Türkiye, daima büyüyen sanayisiyle ve üretim kabiliyetiyle küresel rekabet içinde giderek daha görünür hale geliyor. Altını çizerek söylemek isterim ki; paslanmaz çelik, kat edilen bu yolun, ulaştığımız bu büyümenin omurgasını oluşturan sektörlerden biri. Bu adım, Türkiye’nin yalnızca tüketen değil, bölgesinde üretim üssü haline gelen konumunu da güçlendirecek. Böylelikle sektörümüzde, dünya çapında söz sahibi bir oyuncu olacağız” dedi.


ForInvest Haber